10 Temmuz 2009 Cuma

Sağlık herşeyin başı

Sağlık gerçekten de herşeyin başı. 2 gündür hastaneye, özellikle Acil servisin yoğun bakım kısmına gidip geldiğim için bir kez daha idrak ettim bunu. Bende birşey yok, endişelenmeyin, daha önce bahsettiğim kazada yaralananlar için gidip geliyorum.

Arazi çalışmasına katılan 4 japon bilim adamının 2'si yaralanmış. Birinin kaburgasında çatlak var, diğerinin serçe parmağı ve bileğinde kırık. İlk gün gittiğimde çok şaşırmıştım. Umduğumdan daha kötüydüler, acı içinde oldukları belliydi, yüzleri yara bere, kolları morluk içindeydi. Kadın olanın her iki kolunu da bileğe kadar sarmışlar, yarım alçıya almışlardı ve ameliyat olması gerekiyordu. Ama yine de ikisi de gülüyordu. Olur böyle şeyler dediler, Türkler çok yardımsever, hiç kötü düşüncemiz yok dediler. Şaştım kaldım, başkası olsa ortalığı ayağa kaldırırdı ama onlar son derece sakin karşıladılar bu kazayı. Daha kötü bir şey olmadı ne güzel dediler. Galiba şoför uyuklamış. Hoca farkedip adama bağırınca biraz toparlamış da refüjü aşıp karşı yola girmemişler, ama buna rağmen şarampolde yan yatıp sürüklenmişler. Nasıl bir kabus olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Verilmiş sadakaları varmış hepsinin.

Hastalarımız Acil Servisin yoğun bakımında yatıyordu, önceki gün birini, dün de diğerini çıkardık. Hem hocam hem de ben koşturduk. O sıcakta o evrağı al buraya götür, şunu al buraya götür derken hiç yüksünmedim. Bilmedikleri bir ülkede, tanımadıkları insanlar arasındaydılar, doktorların pek azı ingilizce konuşuyordu ve tanıdık tek yüz bendim. Tabii ki koşturacağım. Ben de onların ülkesinde bulundum, benim başıma bir kaza gelseydi aynı durumda ben olacaktım. O yüzden onları biraz rahatlatabilmek, acılarını hafifletebilmek için koşturup durdum. Sürekli teşekkür edip durdular, yüzlerinden gülümseme hiç eksik olmadı.

Acil'in durumu ise çok kötüydü. Bir kez daha Tıp Fakültesini kazanmadığım için sevindim. Yoğun Bakımda hep yaşlı hastalar vardı. İnleyenler, bilinçsiz yatanlar, makinelere bağlı nefes almaya çalışanlar. Yaz aylarında hep yaşlılar gelir dediler. Onlar kanıksamış tabii, aksi halde yaşayamazlar, çalışamazlar. Alt kattaki kısım ise acil müdahalelerin yapıldığı yerdi. Dün yine koştururken bir silahlı yaralanma vakasını getirmişler. Adamın birini 3 yerden vurmuşlar, doktorlar koşturup duruyordu, sedyenin etrafında bir sürü adam vardı. Ben tabii ki bakamadım. Herhalde düşer bayılırdım, beni de Japon konuğumuzun yanına yatırırlardı.

Yani demem o ki, herşeyin başı sağlık. Doktorların empati yapmamasından şikayet ederiz ya hep, sanki ilk karşılaştığı hasta, hatta tek karşılaştığı hasta biz olalım, bizim kadar üzülsün, endişelensin isteriz ya, işte öyle olmuyor. Acildeki koşuşturmaya, üst katta yatan yaşlı hastalara baktıkça için karardı, moralim bozuldu, ilaç kokusu eczacı olmama rağmen beni rahatsız etti, üstüme sinmişti sanki, burnumdan hiç gitmedi. Ya günde 8-10 saat orada olmak zorunda olan o doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar ve diğer personel ne yapsın.

İyi ki doktor olmamışım. Bana göre bir iş değilmiş. Umarım hastanelere hep doğumlar gibi mutlu olaylar için gideriz, kötü olanlar hepimizden uzak olsun.

2 yorum:

lale kunt dedi ki...

geçmiş olsun kaza için.. gerçekten hastane ortamı çok kötü, o ilaç kokusu benim başımı döndürür hep çok duramam içeride. sağlam gidip hasta çıkıyorum, aciller gerçekten fena.. Allah orada olmak zorunda kalan herkese acil şifalar versin...

ferulago dedi ki...

uyuz cadı, sağlığımızın kıymetini bilelim