10 Ağustos 2008 Pazar

Tatil öncesi

Artık vakit bulup yazsam iyi olacak, yazılar iyice birikmeye başladı çünkü. Ne zamandır ertelediğim tatil öncesi yazısıyla başlayayım en iyisi, herhalde gerisi de gelir.

Tatil öncesinde bir arkadaşımızın düğünü için eşim Ankara'ya gelmişti. Çok uzun zamandır uygulamaya koymak istediğim Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Kale ve Hayvanat Bahçesi ziyareti planlarım vardı. Bu arada hepsini gerçekleştirme fırsatı buldum. Eşimin her geldiğinde yaptığımız şey genellikle aliışveriş merkezlerine gidip biraz alışveriş, biraz gezme, biraz yemek ve benim olmazsa olmazım sinema olurdu. Hatta zaman zaman başka yerlere gitmiyoruz diye bana sitem eder ama bu kültür gezisi planımdan bahsedince de alışveriş merkezine gitmeye tav olurdu. O da haklı tabi, ne de olsa geçen sene başarısız bir girişimimiz olmuştu. Tempo Tur'un rehber eşliğinde ücretsiz olarak gerçekleştirdiği günübirlik bir Antik Ankara turu vardır. Yılda birkaç kez yaparlar. Bir keresinde ben de katılmıştım, Ulus'taki Roma Hamamı'ndan başlayıp, yukarıya Kale'ye kadar yürüyerek çıkılan, bu arada etraftaki her yerin gezildiği bir geziydi. Normalde Etnoğrafya müzesinde sonlanan gezi tadilat nedeniyle orayı kapsamıyordu (şimdi açık ama, gidebilirsiniz). Ömrünün sadece 2-3 yılını (o da kesintili olarak) Ankara dışında geçiren biri olarak bu geziyi bu kadar ertelediğim için kendime çok kızmıştım. Bu nedenle eşime de aynı turu uygulamaya karar verdim. Zaman olarak geçen senenin çok sıcak bir cumartesisi diyelim. Anafartalar Çarşısı'nın bombalanmasından 1 hafta kadar önce hatta.

Roma Hamamı'yla tura başladık. Orayı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Okullar arası bilmemne yarışmaları vardı, bir sürü çocuki öğretmenleri, velileri derken ortam piknik alanına dönmüştü. Kalabalıktan uzak durarak etrafı gezinmeye çalıştık ancak her taşın üstünde oturup yemek yiyen, çöplerini tarihi eserlerin üzerine fütursuzca koyan insanlar sinirimiz bozmuştu. Oradan kaçarcasına çıkıp Julianus sütununun yanından geçip Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne doğru yürümeye başlamıştık. Sol taraftaki antik tiyatroyu (maalesef pek fazla bir şey kalmamış) geçip yokuş yukarı sıcağın etkisiyle iyice kendimizden geçince vazgeçip rotamızı Ankamall'e doğru çevirmiştik.

Ama bu sefer eşim beni kırmadı ve direkt Müze'ye çıktık. Gitmek istememin bir nedeni de Müze Kart almaktı. Panolarda reklamlarını görmüşsünüzdür, 20 YTL karşılığı 1 yıl boyunca tüm müze (özel müzeler hariç) ve ören yerlerine ücretsiz girmenizi sağlayan kart. Kart internetten de alınabiliyor, ama hazır gitmişken alalım dedik. Gerçi bizim için pek de gerekli değil, akademisyen olduğumuz için bir çok yere çok fazla ücret ödemeden girebiliyoruz ama yine de güzel bir uygulama.
Müzenin girişinde hemen fotoğraflarımızı tarayıp kartlarımızı hazırlamaya başladılar, biz de içeriyi gezmeye başladık. Fotoğraf makinemin pillerini kontrol etseydim keşke, maalesef daha açar açmaz "pil değiştir" dedi ve kapandı. Ben de cep telefonuyla bir kaç resim çektim.

Müze adı üstünde Anadolu'daki medeniyetlerin eserleri üzerine. Turistlerin çok ziyaret ettiği, bizlerin ise az ilgi gösterdiği bir yer. Sol üstteki resim herkesin bildiği, hem Ankara'nın hem de üniversitemin simgesi olan Güneş Kursu. Onu çekmezsem olmazdı yani. Sağdaki de sağlık tanrısı Asklepion. Bergama'daki Asklepion'a da gitmiştim, fotoğraflarını bulabilirsem onu da bir ara yazayım. Alttaki de iç odalardan genel görünüm.

Müzeyi gezip bitirdikten sonra girişten müze kartlarımızı alıp, yukarıya, Kale'ye doğru yürümeye başladık. Kale'den önce Çengel Han'ı görelim dedik. Rahmi Koç'un restore ettirdiği eski bir han. Restorasyondan önceki halini görmüştüm, o yüzden karşılaştığım han beni oldukça şaşırttı. Gezip, basılabilecek herşeye basıp dinleyip, çalıştırdıktan sonra güzel ve hafif bir yemek yedik. Keşke yemeseydik de Kale'ye gittiğimizde Zenger Paşa'da vs. güzel bir Ankara manzarası eşliğinde birşeyler yeseydik, neyse, başka sefere. Oradan Kale'yi şöyle kısacık gezip yürüyerek Ulus'a geri döndük. Bana kalsa Bakırcılar Çarşısını, Çıkrıkçıları da gezerdik ama bu kadarı eşime eziyet olurdu.

Hayvanat bahçesi için zamanım kalmadı, onu da bir sonraki yazıda anlatayım.

Hiç yorum yok: